“Çocuklarınızı çokça öpün! Her öpücük karşılığında cennette bir derece alacaksınız.Hz. Muhammed (s.a.v.)
Lilypie Kids Birthday tickers

31 Ekim 2009 Cumartesi

ÖMRÜNÜ GERİYE DOĞRU YAŞASAYDIN...

En başında, musalla taşında buluyorsun kendini. Gözyaşları arasında açmak üzeresin dünyaya gözlerini. Ağlayan sen değilsin. Bu defa, sevenlerin ağlıyor, sen gülüyorsun. Tersinden doğuyorsun dünyaya. “Doğum günü”nde, sevenlerinin hüzünlerine tanık oluyorsun. Cenazendekilerin gözlerinde okuyorsun ne kadar gözde olduğunu. Hıçkırıklarla ölçüyorsun eşinin ve çocuklarının kalbindeki yerini. Duyar duymaz cenazene koşacak kadar samimi, tabutunun altına girecek denli vefalı dostlarının omuzlarında evine dönüyorsun. Hayatının ilk gününde, asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu iliklerine kadar hissetmiş olarak dönüyorsun eve. Herkesin canı gönülden hakkını helal ettiği gün, ilk nefesini almaya başlıyorsun. Göğsünde kalbin bir iki tekliyor. Çok geçmeden ilk nefesini alıyorsun. Üzerindeki beyaz kefeni usulca çıkarıyorlar. İlk elbiselerini giyiyorsun. Yürümeye başlıyorsun. Muhtemelen emeklisin. Etrafında dostların, çocukların, hatta torunların beliriyor. Hatıralarınla birlikte doğmuş olduğunu fark ediyorsun. Anlatacağın o kadar çok şey var ki… Susuyorsun. Tatlı hatıraların gün geçtikçe gerçek olacağını bilerek daha bir tatlı yaşıyorsun. Ne mutlu ki, her günü nostalji tadıyla yaşayacaksın. “Ölümü tatmış bir nefis”le doğduğun için uçarılıklardan, şımarıklıklardan vazgeçiyorsun. Namazı kılınmış biri olarak dünyaya geldiğini bilerek, namazlarını giderek tazelenen bir heyecanla kılıyorsun. Topraktan henüz yeni geldiğini bilerek mütevazı yaşıyorsun. Büyüklenme yok. Nasıl büyüklenesin ki, gün geçtikçe seni tanıyanlar azalıyor, itibarın eksiliyor.
Gün geçtikçe gençleşiyorsun. Doktorlarla randevuların giderek seyreliyor. Sağlık tavsiyelerine ihtiyacın kalmıyor. Damarların her gün daha bir genişliyor. Kalbin gittikçe zindeleşiyor. Kasların güç kuvvet kazanıyor. Kilolarını hızla atıyorsun.
Göz açıp kapayıncaya kadar emekliliğin bitiyor. Seni işe alıyorlar. İlk gün işinin en kıdemli noktasında buluyorsun kendini. Etrafında daha genç çalışanlar beliriyor. Tecrüben zirvede. Şevkle çalışmaya başlıyorsun. Çalıştıkça garip biçimde deneyimlerin azalıyor. Gençleşme pahasına, sahip olduğun makamları bir bir boşaltıyorsun. Servetin giderek azalıyor. Maaşın her ay biraz daha kırpılıyor. Onca taksitle aldığın evi elden çıkarıyorsun. Çok geçmeden arabanı da geri alıyorlar. Kefenden çıkmış bir adam olarak hiç aldırış etmiyorsun eksilenlere, azalanlara, terk edenlere, uzaklaşanlara.
Evde de işler iyi gidiyor gibi. Giderek taze bir heyecanla seviyorsun eşini. Her yıl yeni bir şey kaybediyorsunuz ama daha da mutlu oluyorsunuz. Evden arabadan oluyorsunuz; birbirinizin huyuna suyuna yavaş yavaş yabancılaşıyorsunuz ama daha bir sıkı sarılıyorsunuz birbirinize. İşler seyreldikçe, daha çok zaman ayırıyorsun eve. Bir de evlenip uzaklara gitmiş çocukların bir bir eve döndükçe keyfin nasıl da gıcır gıcır oluyor. Arada bir torunlarınız ortadan kayboluyor ama onların yokluğu hiç dokunmuyor sana ve eşine. Sanki hiç yokmuş gibi, hiç olmamış gibi onlarsız da yaşamaya devam ediyorsunuz.
En sonunda, bir sözlü mülakat sonrası, hiç kimsenin tanımadığı, yeni mezun bir delikanlı ya da genç kız olarak, elinde kısacık özgeçmişinle, kariyerini sıfırlamış olarak kapının önüne bırakılıyorsun. Moralin hiç bozulmuyor. Az sonra diplomanı da elinden alıyorlar. Okula gidip gelmeye başlıyorsun. Okuldaki ilk günün diploma töreniyle başlıyor. Bir kenara koyduğun kitapları taze bir heyecanla eline alıyorsun. Okudukça cahilleşiyorsun. Giderek, bildiğin yabancı dilleri konuşamaz hale geliyorsun.
Kan ter içinde girdiğin ÖSS sınavından sonra liseye başlıyorsun. Sevdiğin kız ya da oğlan yok ortalıkta. Buna da takılmıyorsun. Yuvanın yerinde yeller esiyor olsa da ne gam. Senin başında kavak yelleri giderek şiddetleniyor.
Ne zamandır görmediğin babacığın yanı başında bitiyor. Sana harçlık vermeye başlıyor. Elinden tutuyor sonra annen, ilkokula götürüyor. Giderek etrafındaki yazıları okuyamaz hale geliyorsun. Alfabeye yabancılaşırken, lunaparklar, sokak oyunları, çizgi filmler daha çok dikkatini çekmeye başlıyor. Onca serveti kaybetmiş biri olarak, kumdan kaleler yapmaya başlıyorsun. Kumdan kalelerini büyüklerin oyun ve oynaş yeri olan dünya hayatında kazandıklarından daha değerli ve kalıcı görüyorsun. Daha az şeyle mutlu oluyorsun. Daha küçük kazançlarla seviniyorsun. Umurunda değil dünya. Çocuk saçlarını rüzgârda savurdukça, dilindeki kelimeler azaldıkça, kaygıların azalıyor, gözlerindeki hayret artıyor. Yalan konuşmayı unutuyorsun birden. Gıybet edemez oluveriyor dilin. Elin harama uzanamıyor hiç. Dudağına günah değmiyor. Yırtıp attığın MASUMİYETini yeniden giyiniyorsun. Eskitip yıprattığın doğruluğunu, duruluğunu yeniden kazanıyorsun. Affedilmiş, hiç günah işlememiş bir kul oluveriyorsun birden. Aklın ermiyor günaha. Ellerin gitmiyor isyana.
Ve birden, hiç kimsenin seni özlemediği, yolunu gözlemediği, eksikliğini çekmediği bir boşlukta buluyorsun kendini. Annenin babanın yüzüne bakıyorsun boş yere. Hatırlamıyorlar bile seni. Hiç olmamışsın gibi sensiz de yaşamaya devam ediyorlar. Adın yazılı değil bir defterde. İsmin okunmuyor hiçbir yerde.
Sadece bir ses duyuyorsun kulağa kesilmiş ruhunun dört bir yanından: “Hatırla ki şimdi hatırlanmaya değer bir şey değilsin.” Dünyada iken unuttuğun ilk sözünü bütün ruhunla söylerken buluyorsun kendini: “Belâ...” “Elbette ki…” Verdiğin cevabın sorusunu ise daha sonra duyuyorsun: “BEN SENİN ''RABB''İN DEĞİLMİYİM?”
SENAİ DEMİRCİ...

30 Ekim 2009 Cuma

FW: PEYGAMBER EFENDIMIZ ICIN OY KULLANIN....‏

DUNYADA EN COK SEVILEN KISI diye bir oylama var....2010 subatda sonuc belli olacak....10 kisi var bu oylamada aday...biride Peygamber Efendimiz...oyunuzu kullanin vede bu mesaji baskalarinada yollayinki,Rabbimizin bu kainati onun yuzu suyu hurmetine yaratttigi,bizim rehberimiz,efendiler efendisi......insanligin iftihar tablosu...Kainatin efendisi..HZ.seyyidul beser kimmis insanliga gosterelim

This website has an ongoing research regarding the best man loved by most people in the world, results will be announced by February 02, 2010. There are 10 nominees. Our beloved prophet Mohammad (PBUH) is also on the list, please access the website

AŞK !..


Hz.İbrahim’in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyettir,
Hz.Eyyub’un hastalığa karşı sabrıdır,zaferidir,
Hz.Davud’un sesidir,eliyle demire şekil vermesidir,
Hz.Musa’nın Kızıldenizi ikiye bölen asasıdır
Hz.İsa’nın kokusunu bile hissettiği Son Peygamber’i müjdelemesidir
Hz.Muhammed’in Allah’a olan teslimiyetidir
Hz.Ebubekir’in sadakatidir
“Muhammed söylüyorsa doğrudur “diyen
Hz.Ömer’in adaleti bile hayran bırakan adilliğidir
Hz.Osman’ın şeytanı bile utandıran hayasıdır,edebidir
Hz.Ali’nin cesaretidir,ilmidir
Hz.Hüseyin’in haksızlığa karşı yürümesidir,şehadetidir
Hz.Yunus’un cenneti istemeyip Allah’a
“Bana Seni gerek Seni ” demesidir
Çöllere düşen Mecnun’un gözlerinin dağlanmasıdır
Bülbülün güle ötüşü,ölen sahibin başında bekleyen attır
Ezan-ı Muhammed-i okununca felaha,kurtuluşa koşmaktır
Kur’an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir
Gönülden gelen bir Kelime-i Şehadettir
Allah ve Rasulunun adı anılınca göz yaşı dökmektir
İSLAM’ı doya doya yaşamaktır.
Aşk; Sadece kuru bi sevgi ya da sonu belli bir macera değildir,
CANAN la bir CAN olmaktır , onu her gün daha fazla sevmektir,

ALLAH için sevmektir…

28 Ekim 2009 Çarşamba

CUMHURİYETİ BÖYLE KAZANDIK






 
Çanakkale menüsü (Bayram dışı)

43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1917 yılı yemek listesi;
15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yağlı buğday çorbası ve ekmek.
26 Haziran Sabah: Yok. Öğlen: Yok. Akşam: Üzüm hoşafı, ekmek.
18 Temmuz Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yarım tayın ekmek.
8 Ağustos Sabah: Yarım ekmek. Öğlen: Yok. Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek YOK

Halimize Bakıp Binlerce Kez Şükredelim arkadaslar bizim beğenmediğimiz olan bağzı we butun yemekleri bulmak o kadar çok istiyorlardı ki ama işte o listedeki yemeklerle vatanı kurtardılar tekrar unutmayalım ki onlar sayesinde karnımız doyuyor doymayanında allah yardımcısı olsun olmayanlarda versin dioyrum AMİN
 Karnı Doymayan Ama Yinede Savaşmaya devam Eden Vatanı Kendınden Önde geLen AtaLarımıza Çok teşekküR edeRim...
Kurtuluş Savaşı sırasında, erlere, sabah kahvaltısında verilecek olan siyah zeytin sayısının 3 veya 5 adet olması konusunda şiddetli tartışmalar yapıldığı da bilinen bir vakıadır. Bu konuya değinen bir tarihçi, mücadelenin tam olarak anlaşılabilmesi için, o zamanların meclis tutanaklarının incelenerek yayınlanması gerektiğini söylemektedir.
İşte, tarihimizin şanlı bir destanını yazan Türk Askeri, bu yemek listesi ile beslenerek yedi düvelin kuvvetini dize getirmiştir. Bu savaşta, Taşeli yöresi ve Toroslar diyarından da binlerce delikanlı cepheye koşmuş ve canlarını düşman mermilerine siper etmiştir. Bu askerlerden çok azı sağ olarak memleketlerine dönebilmiş olup, şehit olanların kimlikleri ve listeleri tutulmamış olduğundan iki nesil geçmiş olmasına rağmen bir çoğu unutulup gitmiştir. Köylerimizdeki geniş ailelerden 6 kişinin bu savaşlar sırasında askere alındığı ve sevklerinin yapıldığı, hiç birinin geri dönmemiş olduğu, isim ve sülale adlarıyla birlikte sabittir. Fakat, hafızası zayıf, okuyup yazması eksik denen bizler gibi, bu şehitlerin, yazanı, konuşanı ve hatırlayanı olmadıklarından unutulmuşlardır. Yazar “ şehitler, asıl unutuldukları zaman ölürler “ diye boşuna dememiştir.
Türk Vatanı’nın bölünmezliği, Devletimizin varlığı, Milletimizin birliği ve bağımsızlığımızın korunması için emek harcayanları, çaba gösterenleri, bu uğurda şehit olanları, gazilerimizi saygı ve rahmetle anarken, hepsine “ KAHRAMANLAR “ diye sesleniyoruz. Bu kutsal değerlerimiz aleyhine çalışanları ise “ HAİNLER “ diye sınıflandırmak zorundayız.
Yazan : Av. Naci SÖZEN

Grip ve Sogan

“GRİP” için bir “Eski zaman” öyküsü…

“1919 yılında, Dünyada 40.000 milyon kişinin “Grip” ten öldüğünde, bir Doktor birçok çiftçiyi Griple mücadelede yardım amacıyla ziyaret eder.Birçok çiftçi ve ailesi Grip kapmıştır ve birçoğu ölürler.
Doktor ziyaretlerine devam eder ve bir sürprizle karşılaşır, ziyaret ettiği bir çiftçi ve ailesi çok sağlıklıdır.Doktor böyle olabilmesi için aileye herkesten farklı ne yaptıklarını sorar ve cevaben çiftçinin hanımı odaya, bir tabak içine “soyulmamış” bir “SOĞAN” koyduklarını (muhtemelen diğer odalarada) söyler.Doktor buna inanamaz ve bu “soğan” lardan birini alarak Laboratuvarda Mikroskop altına koyarak inceler ve “soğan” ın içinde “Grip” virüsünü görür.”Soğan” açıkça “Grip” bakterisini absorbe etmiş, emmiştir ve bu sayede de aile sağlıklı kalmıştır.

Evet, ben bu hikayeyi Kuaförümden duydum.O, bana yıllar önce birçok çalışanının “Grip” olduğunu ve böylece müşterilerinin de “Grip” kaptığını anlatmıştı.Gelen yılda o, dükkanına çukur bir tabak içinde bir “SOĞAN” yerleştirir.Ve büyük bir sürpriz yaşar, o yıl hiçbir personeli “Grip” olmamıştır.O işe yaramıştır…(hayır, şimdi o sanıldığı gibi bir “soğan” işinde değildir)

Bu öyküden alınacak ders, bir miktar “soğan” almanız ve evinizin çevresinde biryerlere yerleştirmenizdir. Ne olduğunu görmek için onu deneyin.Biz geçen yıl onu denedik ve asla “Grip” olmadık.

Eğer o sizi ve sevdiklerinizi bu hastalıktan kurtarırsa ne güzel.Buna rağmen şayet “Grip” olursanız, o daha yumuşak ve uysal geçebilir. Bir miktar “SOĞAN” satın almaya vereceğiniz birkaç liradan başka ne kaybedebilirsiniz? ..
Yazar Ibrahim KOCAK            Pazar, 25 Ekim 2009

Bu yazıyı okuduktan sonra  evde her odaya soğan koymaya karar verdim ,İşyerinde arkadaşlara da  söyledim bakalım hepimiz  masamızın bir kenarına soğan koyacağız .Sonucu bekleyip göreceğiz:))

Amca Diyen Papağan

Adamın biri güzel bir papağan satın alarak eve getirmiş ve başlamış konuşmayı öğretmeye. Özellikle papağanın "amca" demesini istiyormuş.
Günlerce uğraşmış ancak papağana tek kelime öğretmeyi başaramamış. Bir gün iyice sinirlenmiş ve papağanın bir tüyünü kopararak, "amca de bakayım" diye bağırmış. Papağandan yine ses çıkmayınca her seferinde "amca de" diyerek hayvanın tüylerini tek tek yolmuş. Adam, tüylerini tamamen yolduğu papağanı tavuk kümesine atmış..
Sabaha karşı kümesten gürültüler gelmeye başlamış. Kümese giden adam birde ne görsün, papağan bir tavuğun üzerine çıkmış, tavuğun tüylerini tek tek yolarak her seferinde "amca de bakayım", "amca de bakayım" diye bağırıyormuş.
Bir insana bir şeyler öğretmek istiyorsak çok sabırlı ve esnek olmalıyız. Öğrenme kişinin istemesi ve bilgiyi veren kişiyi sevmesi ile mümkündür.
Öğrenme sırasındaki olumsuz davranışlar, kişinin bilgiye öğrenememesine neden olacağı gibi bu davranışları aynen modellemesine de sebep olabilir.
Ne söylediğinizden çok, karşınızdakinin ne anladığı önemlidir.

27 Ekim 2009 Salı

H1 N1 DİKKAT‏

Aldığım bir maili paylaşmak istedim
DİKKATLİCE OKUYUN
Aşağıda okuyacağınız önlemler Dr.Vinay Goyal tarafından herkesin yararlanabilmesi için yayınlanmıştır. Dr.Vinay Goyal: Yoğun bakım ve Tiroit uzmanıdır. MBBS, DRM, DNB,20 yıldan fazla klinik tecrübesi vardır. şefi olarak görev yapmaktadır.
Mikrobun vücuda giriş noktaları yalnızca burun delikleri, ağız ve boğaz yoluyla olmaktadır. Çok bulaşıcı bir yapıya sahip olmasından dolayı her türlü önleme karşı H1N1 virüsüyle temas etmekten kaçınmak veya korunmak imkânsızdır.H1N1 virüsüyle temas etmek virüsün vücutta çoğalması kadar önemli değildir.
Sağlığınız yerinde ve H1N1 hastalık belirtileri göstermiyorken virüsün vücutta üremesini, belirtilerin daha da şiddetlenmesini ve ikincil enfeksiyonların gelişmesini önlemek için dikkatimizi N95 veya tamiflu gibi ilaçları stoklamaya vermek yerine çoğu bildirgelerde bahsedilmeyen bazı çok basit önlemleri uygulayabiliriz.
1. Ellerin sıklıkla yıkanması ( Bütün bildirgelerde bahsedilmiştir)
2. “Hands-off-the- face” “Ellerinizle yüzünüze dokunmayın” yaklaşımı. Yemek, banyo ve yara bakımı gibi zorunluluklar dışında yüzünüzü herhangi bir yerine dokunmaktan kaçınınız.
3. Ilık tuzlu suyla günde iki kere gargara yapınız( tuza güvenmiyorsanız listerin kullanınız). H1N1 ‘in boğaz ve burun boşluklarında çoğalıp enfeksiyona sebep olarak karakteristik belirtileri göstermesi için 2 -3 güne ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir kişinin ılık, tuzlu suyla gargara yapmasının etkisi hastalığa yakalanmış olan bir kişinin tamiflu kullanması ile aynıdır. Bu basit ucuz fakat güçlü önleyici yöntemi küçümsemeyiniz.
4. Yukarıdaki 3. önleme benzer olarak; Burnunuzun içini en az günde bir kere ılık tuzlu suyla temizleyiniz. Günde bir kere burnunuzu sümkürün ve sonra ılık tuzlu suya batırılmış pamuk tamponlarla silerek temizleyiniz. Bu yolla burnunuzda bulunan virüs sayısını etkili bir şekilde azaltmış olursunuz.
5. Narenciye suları gibi C vitamin bakımından zengin olan yiyecekler kullanarak doğal bağışıklığınızı güçlendiriniz. Eğer ilave olarak C vitamin kullanmak zorunda iseniz emilimi artırmak için mutlaka Çinko ile birlikte alınız.
6. Bitkisel çaylar, çay, kahve gibi sıcak veya ılık içeceklerden içebildiğiniz kadar çok içiniz. Sıcak içecekler içmek gargara yapmakla aynı etkiye sahiptir fakat ters yöne doğru. Sıcak içecekler virüsleri yaşamaları mümkün olmayan ortama sahip olan mideye doğru yukayarak götürürler.H1 N1 virüsü mide’de çoğalamaz, herhangi bir zarar veremez ve hayatını devam ettiremez.
Herkesin faydalanabilmesi için bu bilgiyi lütfen e-mail listenizde bulunan herkese iletiniz.
Sağlıklı günler dileğiyle.
Dr.Vinay Goyal

Domuz gribi ve at sineği

         Az önce kızım aradı. Anneeee eldivenlerimi bulamıyorum Domuz gribi varmış .Dursun teyzem eldivenlerini giy dedi diye.Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim! Yedisinden yetmişine hepimiz korkuyoruz Allah korusun .Ne kadar pis bi mikrop ya .Düşündüm de iş yerinde hep sürekli şehir dışı hatta ülke dışından gelen insanlarla muhattabız ;mikrobun yayılması çok kolay .Aşı olalım desem ama daha aşı deneme safhasında ilerle ne gibi yan etkileri var bilinmiyor..
         Geçen hafta Aksaraydan orta yaşlı  bi  çift geldi görüşmeye.Konuşurken kolumda bi sinek gördüm kovalamak istedim geri yapışdı herhalde uçamıyor dedim boş verdim .Ben onlarla konuşurken klavyeye geldi masadan aşağıya attım .Sonra yazıcım çalışmadı yan odadan  yazıcıma bakması için Hüseyin beyi çağırdım .Bu arada bizim sinek Hüseyin beyin gür saçlarına yapışmış:)).Benden saçında bi şey olup olmadığını sordu bi baktım sinek nasıl gülüyom görseniz sinek gitmiyor uçmasıyla geri yapışması bir oluyor.Meğersem bu at sineğiymiş ,kara sineğe ne var uçar gider bari bu yapışıyor.Atlara nasıl acıdım yaaaa!Kim bilir nasıl kaşındırıdır .Her neyse Hüseyin bey sinekle odadan çıkdı ,kendi odasına gitti üstünü başını çırparken yanına gelen diğer arkadaşa(Oktay beye) atlıyor bu sefer o kovalamaya çalışıyor.Aman benim odama gödermeyin diye gülmeye devam ettim.Kamera şakası gibi  oldu ama:))Balkona gittiler orada yakalayıp ezmişler yoksa gideceği yok .At sineğini  ilk defa bu kadar yakından gördük .Ta Aksayadan  gelenlerin üzerine yapışmış Konya'ya kadar gelmiş..Biz bi at sineğiyle başa çıkamadık Domuz gribiyle nasıl savaşacağız.At sineğini görünce kara sineğin gözünden sevesimiz geldi ama domuz gribi olmaktansa da at sineğine razıyız beterin beteri var yani.
       Rabbim Domuz gribi ve diğer hastalıklardan herkezi uzak eylesin.Hastalara şifa versin.Dermansız dert vermesin.Aminnnn.

Uykusunu arayan çocuk



Sema Maraş'nın o kadar güzel  masalları,hikayeleri,animasyonları varki dinlerken ben bile eğlendim yüreğine ellerine sağlık.Karakuzumla birlikde bi ara uykusunu arayan çocuğu izlemişdik .Ogün bu gündür uykuya geçmeden önce uyku bulutunu çağırırım ve kızızmı uyku bulutunun üzerine bırakırım .Eğer sadece yatırıp gidersem odasından bana seslenir anneciğim uyku bulutunu çağırmadın diye.Dün gece yine bu hikayeyei anlatmaya başladım  kızıma:
Herkes yatıp uyududğunda bir türlü uyyamıyan bi çocuk varmış.Saatlerce yatağının içinde dönüp dururmuş.Uykusuz geçirdiği bir gecenin sonunda güç bel auykuya dalmış .rüyasında bembeyaz bi bulut görmüş .Bulut onunla konuşmuş.
-Merhaba ben uykuyum demiş.
Çocuk :Bütün gece bekledim nerdeydin demiş
Uyku bulutu:Esneyerek biliyorum haline acıdıdğım için seninle konuşmak istedim
Çocuk :Sen hergece nerelerdesinseni neden bulamıyorum? demiş
Uyku bulutu:Ben senin içindeyim uyuyamak için yatağa geçtiğinde gözlerini kapatıp benim geldiğimi hayal edeceksin benim üzerime uzanacaksın ama seni bir konuda uyarmalıyım beni m üzerime uzandığında o gün içinde yaşadığın canını sıkan olaylara üzülmeyeceksin yoksa seni atarım buluttan demiş..Devamı  buradan dinleyebilirsiniz. Bu arada karakuzum Özlem ablasının kendisini üzdüğünü hatırlayınca uyku bulutundan düştü tabi:(
Havalar artık soğudu.Yorganlara daha geçmemişdik bu fotoğrafı çekdiğimde .Karakuzumun üşümemesi için battaniyeyi tulum gibi doladım,kollarını dikdim  gece açılmasın diye

22 Ekim 2009 Perşembe

Nostalji takıldık biraz:)))

 İlkokula giderken öğretmenimiz müzik dersinde hepimize tek tek şarkı veya türkü söyletirdi .Bende hep bu türküyü söylerdim .Sabah sabah dilime dolandı birden yazayım dedim.Ne günlerdi ya.. Bu arada ilkokuldayken folklördeydim ama hep bando çalmak isterdim.Bu hayalimi de ortaokulda gerçekleştirdim ve beden derslerinde rahat ediyordum.Çünkü beden dersinde  öğretmenimiz sandık üzerinden takla felan attırırdı..Tabi korkudan atamazdım ama bandocu olduğum için sözlü notum hep 10 du..Neyse nerde kalmışdık Hımm..Bu türkü ve ben.Mikrofon bende haydi oynayalım ; söylüyorum bak.:)))


Ah yine yeşillendi fındık dalları,
Acep ne olacak yarin halları,
Dalgalanıyor pembe şalvarı.
Kız allan pullan gel gel gel yanıma,
Beyaz kollarını dola boynuma.


Çeşme başında üç kız yan yana,
İçlerinden biri şşşşt dedi bana,
Nur olsun seni doğuran ana.
Kız allan pullan gel gel gel yanıma,
Beyaz kollarını dola boynuma.

 .Sınıfımızda bi arkadaşımız vardı o  kadar güzel sesi vardı  ki oda hep bu türküyü söylerdi .Bu türküyü hala çok severim ve ilk okul arkadaşım aklıma gelir.3 sınıftayken bizim okuldan ayrılmışdı  ama bu türkü hatırası kaldı bende.

Karadır kaşların ferman yazdırır,
Aşkın beni diyar diyar gezdirir.
Lokman Hekim gelse yaram azdırır,
Yaramı sarmağa yar kendi gelsin.

Ormanların gümbürtüsü başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.

Karadır kaşların benzer kömüre,
Yardan ayrı düşmek zarar ömüre.
Kollarımdan bağlasalar demire,
Kırarım demiri kaçarım yare.

Ormanların gümbürtüsü başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.

Uzaklara gittim gelirim diye,
Tabancamı doldurdum vururum diye.
Hiç aklıma gelmez ölürüm diye,
Ölüm ver Allah'ım ayrılık verme.

Ormanların gümbürtüsü başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Papatya Yaği


Papatya Yaği ile sedef gibi pürüzsüz bir cilt..
Papatya yağı, çiçeği gibi çok sempatik, hassas ve hoş kokulu bir yağ.. Eğer hassas, kuru hatta problemli bir cildiniz varsa; yaraları iyileştirici ve cildimizi besleyen papatya yağını güvenle kullanabilirsiniz..
Papatya yağı, yaraları iyileştiren ve cildimizi besleyen bir özelliğe sahiptir.

Papatya yağını cildimiz için nasıl kullanmalıyız ?
Islak veya nemli bir pamuğa bir miktar ( yarım çay kaşığı kadar ) papatya yağından döküp yüzünüzü bununla güzelce, hırpalamadan ,nazik hareketler ile silin. Sonra pamuğu bir kenara bırakıp, elleriniz ile bir-iki dakika hafif bir masaj yapın cildinize.. 45 dakika sonra, cildinizi su ile yıkayın ( sabun kullanmayın) ve nazikçe kurulayın..Cildinize dokunduğunuzda, sedefe dokunuyor gibi hissedeceksiniz..!

EGER CİLT TİPİNİZ COK FAZLA DUYARLI, HASSAS İSE :
EGer cildiniz cok cok hassas ise, yuzunuzu su ile yikayip kurulamayın ve hemen ISLAK OLAN avucunuza yarim cay kasigi papatya yagini dokun ama fazlasi degil.. sadece yarim cay kasigi olacak. Elleriniz ile yagi soyle bir ovuşturun ve ISLAK OLAN cildinize hafif masaj ile tatbik edin. 5 dakika sonra durulayin yuzunuzu..
Bunu haftada bir defa yaparsanız eger ,cildiniz esneklesecektir ve puruzsuzlesecektir. Aynı zamanda kuruluk da azalacaktir insaallah..Hassas ciltler için problem yaşamadan kullanılabilinecek bir yağ olduğundan iki-üç günde bir cildinize uygulayabileceğiniz gibi, haftada bir de kullanabilir; ya da cildinizin tepkisine ve ihtiyacına göre bunu siz de rahatlıkla belirleyebilirsiniz..bir kaç ay süre ile tüketebilirsiniz.. Hergün kullansanız da en az bir ay yeterli gelecektir.
Papatya yağı yalnızca cilt için mi faydalıdır?
“Papatya yağı sadece cildimizi güzelleştirmek için kullanılmıyor.. Aynı zamanda Romatizmal kas ağrıları papatya yağı ile masajlarla hafifletilebilir. Kötürüm organlara da aynı biçimde masaj yapılabilir; çok rahatlatıcıdır(doktor doğa). “Ayrıca bademcik iltihaplanmalarında ve diş iltihaplarında gargara olarak da kullanılır.
Papatya yağını diğer faydaları için nasıl kullanmalıyız?
Dışardan kullanımında, cilde masaj şeklinde tatbik edilir..Gargara için ise 1 fincan su içerisine 4-5 damla damlatılarak gargara yapılır.

Miyase teyzemiz

Miyase teyzemiz bu gün ziyarete geldi .Umreye gitmiş hiç haberimiz olmadı .iş yerindeki arkadaşlara ve bana hurma getirmiş, tek hurmayla olmaz zemzemde isteriz dedim:))  Rabbim umresini kabul etsin bizede nasip etsin.Miyase teyzeyi yıllar önce  iş yerinde tanıdım .Hayat dolu. Bi  ona bakıyom, bi kendime benim elime kaldıracak dermanım yok onunda duracak hali yok:)))  Maşallah yaşına  göre şimdiki gençlere taş çıkartır.O kadar dinç ki  kıpır kıpır Ak Parti kadın kollarının en aktif üyelerinden biri ..Biraz sohbet ettik.Anneciğimin dizlerinden rahatsız olduğunu söyledim.Bir kutu aspirini ispirto veya kolanya ile erit bir çaybardağından biraz fazla olacak şekilde saf zeytin yağına karıştır içine birazda kafirun otu  ekle ve dizlerine her akşam bu yağı sürsün dedi.Denemek lazım ne demişler çok okuyan değil çok gezen bilir:))5 çocuğum var  iyikide varlar şimdi rahatım çocuklarımdan çok menmunum kızını da kardeşsiz bırakma dedi.İçimden yaramı deşme dedim.Geç evlendiğime çocuk açısından pişmanım otuza gelmeden çocuk işini halletmek lazımdı ama nerde tabi bide bakıcı derdi var.

Düştük:((


   Karakuzum akşam babasıyla markete gitmişdi.Bende havalardan mı nedir bilmem öylesine  yorgundum ki kızımla ilgilenecek hiç halim yokdu.Hiç kıpırdamadan televizyona baktım biraz sonra kalktım  çay yapmaya gittim kapı çalındı benim karakuzu anneeeeee! anneeeeee! diye ağlayarak kapıya vuruyor.Babası ona mor bi pandif ayakkabı almış (evi halısız kullanınca diğer terlikleri çok ses yapıyor)  bana gösterecem diye sevincinden merdivenleri hızlı çıkınca da nasıl olduysa düşmüş işde.Eli kanamış bacağı acımış.Nasıl ağladı önce yıkadık ellerimizi sonra krem sürdük.Rabbim başka acı yaşatmasın güzel kızım bunlar olacak artık,büyümek kolay  değil ama biraz daha dikkatli olamalıyız merdivenlerde dedim.Sarıldık biraz. Allah korusun daha kötüsüde olabilrdi..Anneciğim ne olur Dursun teyzemi arayıp ona düştüğümü söylemem lazım dedi.Aradık artık  paylaştıktık acımızı..Bu aralar mor takıntımız var boyama yaparken kızlara mor ruj sürer:)))Benden de mor ruj ister, mor öje ister.Hani derler ya kırmızı olsun da beş fazla olsun sökmez bize:))Mor olsunda gerisi önemli değil yani.İşde bende bundan dolayı kızım sende mor hastası oldun keşke başka renk olsaydı ayakkabın  dedim .. Karakuzumda: anneciğim bideeee kısısr hastasıyım ,bideeee turşu hastasıyım demez mi.)))

19 Ekim 2009 Pazartesi

Hafta sonumuzdan kesitler

  Kara kuzunun bu yaşına kadar  sürekli saçlarını kestirdim..Geçen sene en son kestirişimizde çok üzüldü ne olur gidip saçımı geri alalım  diye gözyaşı döktü.Artık büyüdü ya uzun saçlılara özellikle  uzun kıvırcık saçlı ablalara bayılıyoz.Anne neden beni Allahü Teala'dan istereken kıvırcık saçlı istemedin der Üzülme  sen biraz büyü  de perma yaptırırız derim. Çok süslüyüz çok, büyüdükçe işim zorlaşıyor kıyafetlerini beğenmiyor anne ben değişik değişik giyinmek istiyorum  bunlardan sıkıldım der hep ona çalışıyoruz kendime uzun zamandır doğru dürüs bi şey almadım desem yalan olmaz.Anneciğim hiç kırmızı kazağa pembe taç olumu kırmızısı yokmu bunun ondanda al dedi .Bende kızım inşallah büyüyünce iyi bi işin olur: seni başın üstünde taşıyacak bi eşin olur bi elin yağda bi elin balda yaşarsın   hayatta hiç sıkıntı çekmessin dedim .Bu seferde anne ben evlenmeyeceğim senden ayrılmam demez mi?
Canım kızım inşallah hep yakınında olurum  torunlarıma bakarım  dolabını yemeklerle doldururum.Rabbim  hiç kimseye evlat acısı göstermesin.Amin...Annelik bambaşka bi şey iyiki varsın kızım.Senin gibi bi kızım olduğu için Allah'a ne kadar teşeşkkür etsem az dediğimde de hep süslü bi kızın mı olmasını isterdin dedi 
.Bu arada kızımın ezzası olmasını  istiyorum. Babanda emekli olunca sana yardımcı olur sen ne zaman istersen o zaman gelirsin ezzaneye dediğimde babamızda beni hemen evden postalama ya  çözümü bulmussun  demez mi :)))Ne yapayım evde oturan eşleri oldu  olası sevmem.Ne  sana biri gelebiliyo ne de sen bir yere gidebiliyorsun.
     Taşınmamıza az kaldı pazar günü yeni evimize bakmaya gittik dönüşde  Pratikere uğradık o kadar çok alınacak va rki yetişemiyoz .Büyük bi ayna vardı önünde durduk ve  ben aynadan  fotoğrafımızı çekdim.Eve girişde böyle bi aynam olsun isterdim.Ama aynaya kadar neler var ihtiyacımız olan gönül her şeyden istiyor işde.Şimdi en çok istediğim bütün perdeleri değiştirmek .Karakuzuda annesinden  fotoğraf  çekmeyi öğrendi.Maşallah annesiyle babasını hiçde fena çekmemiş hani:)

16 Ekim 2009 Cuma

...Kendimi arıyorum, gören var mı?...



Mevlana Mesnevi’sinde bir hikâye anlatır:
Bir adam, dostunun kapısına gelip, kapısını çalar. İçeriden gelen ses:
-Kapıyı çalan da kim, diye sorar.
Adam: “-BEN’im” diye cevap verince, dostu:
-“Git, şimdi zamanı değil, sonra gel” der.
Adam, kapıdan ayrılır ve bir yıl dostunun hasretiyle yanıp tutuşur. Bir yılın sonunda dostunun kapısına tekrar gelir. Reddedilme korkusuyla kapıyı çalar.
İçeriden gelen ses:
-“Kim o” diye sorar. Adam:
-“SEN’im” diye cevap verir.
Dost, adamı içeri davet eder:
-“Madem ki BEN’sin, içeri gir. Ev dar iki kişi sığmıyor” der.
Kaçımızın SEN’im diyebileceği, ruhunu birleştirebileceği biri var?
Kaçımız ben’ini sen yapmayı başarabildi
Çok sevdiğimizi söylediğimiz halde SEN’im diyemiyoruz sevdiğimize.
“Gerçek aşk” bu olsa gerek.
Sen-Ben değil, sevdiğimizle bir olmak.

Ne mutlu SEN’ini bulabilene

Yazı da resimde  buradan  alıntıdır .Okuyunca çok beğendim  paylaşmak istedim.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Dişçi korkusu





     Çocukluğumdan beri en korktuğum doktor dişçilerdir.?6 ayda bi dişçiye gitsek çürüyen dişleri erkenden çürük  sinire inmeden yaptırsak canımız çok daha  az yanar  ama biz  ne yapıyoz diş ağrımız olmadan dişçinin önünden bile  geçmiyoruz.Kızıma hamile kalmadan önce  ağzımı adam akıllı bi bakımdan geçirmişdim hamileyken diş ağrısı çekmemek için.Tam beş yıldır bi sorunum yokdu.Taki geçtiğimiz temmuz ayına kadar.  Bi ağrı  başladıki dünyam yıkıldı sandım ağrı kesisiz duramaz olmuşdum. İltihap olduğu için  dişçi de müdahale edemedi antibiyotik kullandıktan sonra kanal tedavisi yapıldı .Şu an yapılacak 2 dişim daha var onlarıda bi an önce yaptırayımda ilerde başım ağrımasın tekrar.Diş fırçalamayı akşamları hep ihmal ediyorum sabahları fırçalıyorum ama oda yereli olmuyo tabiki.
     Karakuzumun dişlerine kendi dişlerimden çok iyi bakıyorum .Diş minesi çok güçlü ve beyaz.Şükür  ağzımızda hiç diş çürürğü yok şimdilik.Kızımın dişçiden korkmaması için geçen onuda götürdüm birer hafta arayla 2 defa flör uygulaması yaptırdım .6ayda bi yaptırmakta fayda varmış.Dişe beyaz bi jel sürüyorlar bu jel dişin etrafında şeffaf bi tabaka oluşturduğu için  yiyeceklerin dişle temasını önlüyor çürümeleri de geçiktiriyormuş.
     Kızıma 6 aylık olduğundan dan beri düzenli olmasa da  flör hapı vermeye çalıştım .Flör hapını genelde içtiği suya katıyordum.Doktorumuz flör hapından çok dişe sürülerek uygulanan flörün daha faydalı olduğunu söyledi.Diş ağrısı kabir azabı derler. Anneler ne olur çocuklarınızın dişlerini iyi koruyalım diş fırçalama alışkanlığını kazandıralım ve dişçiye sadece çürük olunca değil arada götürelim, çocukları  dişçi koltuğundan korkutmayalım.Dişçiye gittiğimizde karakuzuma dişçi senin dişine baktıkdan sonra sana hediye verecek dedim ama ben unuttun tabi  aldığım bi şeyi doktor amcası vermiş gibi yapacakdım.Eve gelince anne doktor amca bana hediye vermedi diye söyleyince hatırladım.Maden suyu Flüor içerdiği için, özellikle çocukların diş çürümelerini engelliyormuş  bunu yeni öğrendim

13 Ekim 2009 Salı

Vav!


İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır.
İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.
Kulluğun manası vavdadır, elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.
O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar. Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.
Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları.
Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.
İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun.
Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.
İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.
Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?
Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengeside o kadar düzgündür.
Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.
Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.
Manayı bilmeyenler vav diyemez vay der.
Buna anlamca vaveyla denir.
Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir.
Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır.
Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri.
Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. Vav olur o ağacın gölgesine sığınır.
Ve Allah insana seslenir, peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem vav ol der insana.
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir."
Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. Krallara boyun eğmemiş insan görmediği bir varlığa mı itaat edecektir?
İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı;
"Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O’na döneceklerini umanlar ve Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir"
Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur.
İşte o ayet: “Secde et, yaklaş!”
Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu.
Secde et, vav ol, vay dememek için la şey olan insan herşey demek olan Rabbinin önünde...
(Hakan Türkyılmaz'dan alıntıdır
İyi bakıldığında, görmek için bakıldığında; Bazen bir insanın secdedeki hali, bazen bir ceninin anne karnında ki haline benzer..•
Ulu Cami’nin her duvarında VAV harfleri yazılıdır. Ancak en meşhur ve en güzel VAV harfi budur.




• Halk arasında Hızır Aleyhisselam’ın bu vav harfinin önünde namaz kıldığı rivayeti yaygındır.
• Tezhib sanatı ile süslenmiş ve ucuna Lale motifi işlenmiştir. Lale süsleme sanatında Allah’ı c.c. sembolize eder.
• Vav harfi, Vahidiyet, Vahdaniyeti ihtiva etmesi yönüyle de Allah’ın birliğini ifade eder.
VAV HARFİ İLE BAŞLAYAN KELİMELERE DİKKAT EDİNİZ. SORUMLULUK GEREKTİREN İŞLERDİR:
VALİ, VEZİR, VELİ, VEKİL, VARİS, VASİ, VALİDE, VAAD ETMEK VB...
"Bursa Ulu Camii gezerken rehber duvarda asılı hatlardan yedi vav'ın sırrını şuna benzer manada anlatmıştı.
Peygamberimiz buyurmuş ki, "yedi vavdan sakınınız, ihtiyaç olmadığı halde vavların işaret ettiği mesleklere yönelmeyiniz." Ebced hesabında 6 rakamına dektir ki ; Bu yönüyle aynı zamanda imanın 6 şartını temsil ettiği söylenir.
Harfi med olduğu gibi, kasem harfidir. Aynı zamanda, iki cümleyi veya özneyi bağlayan bağlaçtır.
ALINTIDIR...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Örgülerim





Hafta sonu kışlıkları çıkarırken ördüklerimden elime geçenlerin fotoğrafını çekdim.Daha küçülenlerde var bi ara onları da buraya aktaracağım .Nasıl olsa küçülenleri dağıtıyoz bari hatıra resimleri kalsın .Sonuçda emeklerimi  birarada görmek hoşuma gitti

Bebek yeleği



Kızıma severek ördüğüm ilk yeleklerden ,daha kullanışlı olsun diye  yandaki 3 düğmenin olduğu kenarı içten diktim süverter gibi kullandım.Detayları için buraya   bakınız.

Hafta sonumuz

Kalplerimizle kendi ağaçlarımızı yaptık  karakuzunun ağacı biraz sonbahar ağacı oldu.Tahta kalemide çok hoşumuza gitti,  çiziyoruz sonra hemen siliyoruz .Masaya yazmasıda çok zevkli kızımdan çok ben yazıyorum nerdeyse:))



Karakuzunun portre çalışması yanında benim güneş sönük kaldı biraz




Hafta sonu bahardan kalma bi hava vardı .Kızımla berber kahvaltıdan sonra kendimizi dışarı attık biraz oyuncakçıya biraz kitapçıya takıldık. Arkasından praktikere ve markete uğradık .



Pazar günüde Dursun teyzemizle beraber arkadaşa gezmeye gittik .Karakuzu dolu dolu bi hafta geçirmişdi ve ben pazartesi işe gideceğim diye üzülmeye başladı ne olur anne yarında evde kal diye yalvarmaya başladık.Böyle yaptımı bana da zor geliyor ondan ayrılmak. Küçükken daha kolaydı bırakıp işe gitmek .Çalışan anne olmak gerçekden çok zor.

11 Ekim 2009 Pazar

Bize Ne Oluyor ki?

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Onlar cehennemde, «Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar da dünyada iken yaptıklarımızdan başka ameller işleyelim, çokça sâlih ameller yapalım» diye feryâd ederler. (Onlara şöyle denilir:) «Sizi, düşünüp öğüt alabilecek bir kişinin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı! Çünkü zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (Fâtır, 37)

* * *
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Pişmanlığın en kötüsü, kıyâmet gününde duyulandır.” (Vâkıdî, III, 1016-1017; Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, no: 1337)

* * *
Hasan Basrî Hazretleri bir cenazeye katılmıştı. Defin işlemleri bittikten sonra yanındaki bir zâta sordu:

“–Bu vefât eden zât acaba şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini, zikirlerini artırmayı ve günahlarına daha fazla istiğfar etmeyi düşünüyor mudur?” diye sordu. O zât da:

“–Evet, tabiî ki düşünüyordur” dedi. Bunun üzerine Hasan Basrî Hazretleri şöyle buyurdu:

“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” (İbnü’l-Cevzî, el-Hasenü’l-Basrî)

10 Ekim 2009 Cumartesi

SEKİNE DUASI

1- Niyet( ne için ve ne maksatla okunduğuna niyet etmek)
2. İstiğfar (7 DEFA)
3. Salavat-ı Şerife ( 7 DEFA)
4. Allah-u Ekber (10 DEFA)
5. Altı Esma her ayetle beraber okunacak.(19 DEFA)
yani besmele çekilir sonra FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMUN, HAKEMUN, ADLUN, KUDDÛSUN."denir ve 1. ayet okunur birinci ayet 19 kere tekrarlanır.sonra tekrar besmele ,6 esma ve 2. ayet 19 defa okunur.19 ayet bitene değin aynı şekilde okunur.
6 esma:FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMUN, HAKEMUN, ADLUN, KUDDÛSUN."

1.Ayet: Seyec ‘alullahu ba’de ‘usru-y yusra”
2.Ayet:Anetil vucuhü lil hayyil kayyum
3.Ayet:Ve innallahe biküm lera ufün rahimu
4.Ayet:İnnallahe kane tevvaben rahime
5.Ayet:innallahe kane gafuran rahime
6.Ayet:fe innallahe kane afüvven kadira
7.Ayet:innallahe kane semian besira
8.Ayet:innallahe kane alimen hakime
9.Ayet:innallahe kane aleyküm rakibe
10.Ayet:İnnâ fetâhnaleke fethan mübiyna
11.Ayet:ve yen surakellahu nesran azize
12.Ayet:İnne hızballahi humül gâlibûn
13.Ayet:innallahe huvel kaviyyül aziz
14.Ayet:innallahe huvel ganiyyül hamid
15.Ayet:Hasbiyallâhu lâ ilâhe illâ HU
16.ayet:Hasbünallâhu veni'mel vekîl
17.ayet:la yeh zünühümül fezeul ekber
18.ayet:iyyake na'budü ve iyyake nestain
19.Ayet:velhamdü lillahi rabbil alemin

s-a Allah-ın selamı rahmeti peygamberimizin şefaati ümmeti mühammedin.ve bu dua yı ihlasla okuyup amel edenlerin.üzerine eylesin.amin
sekine,zihnin ve düşüncelerin toplu olması anlamına gelmektedir.
aslı vahye dayanan yüksek,sırlı,tılsımlı,feyizli ve kuvvetli dualardan birisi de sekine dua-sıdır.
Hazret-i cebrail a-s peygamber efendimiz-a-s-m huzurunda bir sayfa indiriyor.
Allah-ın altı ismi yazılı bulunan bu esrarlı ve tımsıllı dua sayfası hazret-i Ali-ye r-a tebliğ ediliyor...Arapça aslı da Bediüzzaman’ın tertib ettiği Büyük Cevşen’de geçiyor.


Okunacak ayetlerin meali:
1. Güç işlerin kolay olması niyetiyle ( Talak-7)
2. Cebbarları zelil kılmak, her istek için (Taha-111)
3. Katı gönülleri yumuşatmak,düşmanların gönüllerine rikkat,kalplerine acıma hissi vermek için(Hadid-9)
4. Tevbe kabulü ve mağfiret istemek ( Nisa-16)
5. Tevbe kabulü ve mağfiret talebi (Nisa-23-106)
6. Ehl-i kudretten af talebi için (Nisa-149)
7. Duanın kabulü niyetiyle( Nisa-58)
8. Ehl-ilim olmak ve ulum-u Rabbaniye’ye vakıf olmak ( Nisa-11)
9. Düşmanların hile ve aldatmalarından emin olmak için (Nisa-1)
10. Düşmanlara galebe, rızıkta genişlik, huzur ve saadet kapılarının açılması ( Fetih-1)
11. Düşmanlara galebe, rızıkta genişlik, huzur ve saadet kapılarının açılması ( Fetih-3)
12. Düşmanlara galebe, rızıkta genişlik, huzur ve saadet kapılarının açılması ( Maide-56)
13. Düşmanlara galebe, rızıkta genişlik, huzur ve saadet kapılarının açılması ( Hud-66)
14. Cenab-ı Hak’tan gına(zenginlik) ve rızıkta genişlik(Lokman-26)
15. Düşmanların hilesinden emin olmak için (Tevbe-129)
16. Düşmanların hilesinden emin olmak için (Al-i İmran-173)
17. Def’i gam(keder ve hüznün gitmesi) için(Enbiya-103)
18. Hüzünden kurtulmak için (Fatiha-5)
19. Allah’ın verdiği nimetlere ve şükre muvaffak olmak için(Fatiha-2- Enam-45)

9 Ekim 2009 Cuma

Çocukluğumun çizgi flimleri 1

Çocukluğumun çizgi flimleri arasında Voltran en başda gelir.Bir kız çocuğu olmama rağmen pazar günlerinin vazgeçilmeziydi benim için.Sabahları erken kalkardık öyle pazar keyfimiz felan yokdu.Annem erkenden kaldırır ortalığı toparlamamızı istedi.Birlik de işleri yaptıkdan sonra doğruca  mahellemizin bakkalına gider 3 tane topitop alır kardeşlerimle topitop yakalayarak saat tam 10 da Voltranı izlerdik.Ne günlerdi yaa.Topitop -voltran   ve biz :)))Komedi gibi yaaaa
Issız bi gezegene düşen plotların maceları anlatılırdı .Beş ayrı aslan robatlar vardı .Bunlar bir araya gelerek biri ayakları oluşturur biri kolları biri başı derken büyük robot tamamlanırdı ve hep birden 3 kereVOLTRAN ,VOLTRAN, VOLTRAN denirdi.Tabi o zamanlar televizyonlar kumandasız ve siyah beyazdı.Volltrandan sonra pazar konseri yayınlanırdı ve ben nefret ederdim çokda uzun sürerdi.Mozartın bilmem kaçıncı senfonisi felan çalardı.Hatta  beyin gelişimine iyi gelir denildiği için konseri dinlemeye kendimi zorlasamda nafileydi.Resmen işkence yapılıyormuş gibi gelirdi



Akşama doğru okuldan eve  yorgun argın zor gelirdik .Ve şirinleri izlerdik.Hele Değerli şirinin gülüşü çok komikdi.Şirinler mavi renki olup mantarların arasında olan bi köyede yaşarlardı.Şirinlerin bütün sorunlarını kırmızı sapkalı beyaz sakaklı şirin baba çözerdi .Gargamelde kedisi Azmanla bereber şirinleri yakalmaya çalışır tabi hiç beceremezdi .Şirine.,Uykucu şirin .Sakar şirin.Değerli şirin gibi isimleri vardı.



8 Ekim 2009 Perşembe

Hayal gücümüz ve kalplerimiz

R amazan da tanıtım için basılan hem reklam hem imsakiye olan parlak biraz kalın bi kağıt geçti elime 4-5 tane .Bunu yazısız yerlerinden çeşitli kalpler çizerek kesdim .İnternetde dolaşırken gördüğüm bi yabancı siteden  görmüşdüm kalplerden çeşitli şekiller yapılıyordu .


Akşam eve gelince Karakuzuyle hem bu kalplerden masaya şekiller yaptık .Bazı yerlerini  masada keçeli kalemle çizdik.Nasıl olsa kolanyalı mendille çıkıyordu kalem.Kızımın çok hoşuna gitti.Biraz oynadı .Önce bi kelebek yaptım ben sonra bozdum aynısını onun yapmasını istedim.Bu arada kaç küçük kaç büyük kalp var diye saydık.Sonra kedi  yaptık bide kuyruk çizince tamam oldu


 Balıkda çok şeker oldu özellikle dudakları :) ama tam tepeden ışık gelince fotoğraflarımız güzl çıkmadı tabi





Ve son olarak zürafa ve faremiz daha çok şey yapılabilir  çiçek gibi .Baya çok kalp kesdim zaten bir kutuya koyduk canımız sıkınca arada yaparız hem değişiklik olur .                                             

mutlu son masa  da yer kalmadı :))



7 Ekim 2009 Çarşamba

Pratik bilgiler

Ekonomik kriz, özellikle ev ekonomimizi derinden etkilemeye devam ederken, biz paramızı ve zamanımızı en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını araştır olduk. Evimizdeki hemen hemen herşeyi birden çok defa kullanabilmek için neyin nerede kullanılacağını bilmeniz gerekiyor. Bİrçok şey amaçları dışında pratik olarak kullanılabiliyor buradan  daha güzel bilgilerdende faydalanabilirsiniz

Aspirin: Biten araba akünüzü aspirin ile tekrar canlandırabilirsiniz. Eğer etrafta, arabanızı çalıştırmak için size yardım edebilecek kimse yoksa akünüzün içerisine 2 tablet aspirin atarak arabanızın tekrar çalışmasını sağlayabilirsiniz. Asetilsalisilik asit, akünün içerisindeki sülfürik asit ile birleşerek son bir şarj üretip arabanızın çalışmasına yardımcı olacaktır
.
Karbonat: Tıkanmış mutfak giderini temizlemek için tesisatçıyı aramanıza gerek yok. 200 gr. Karbonatı tıkanmış deliğe dökün ardında da 200 ml. sıcak sirke ekleyin. Birkaç dakika bekledikten sonra 1 litre kaynar suyu dökün. Tesisatçıya gerek duymadan tıkanmış giderlerinizi en ucuz yoldan açmış olacaksınız.

Mısır unu: Düğümlenmiş ayakkabı bapları ya da ipler, inatçı bir şekilde çözülemezler. Düğümün üzerine bir parça mısır unu serpiştirin. Böylece düğümü çözmek daha kolay olacak ve size zaman kazandıracak.

Bebek bezleri: Bitkilerinizin daha uzun süre su tutmasını mı istiyorsunuz? Bitkilerinizi dikmeden önce, saksınızın dibine, emici tarafı yukarıya gelecek şekilde bir bebek bezi yerleştirin. Bebek bezi suyu içine çekecek ve bitkinizin suyu çabucak emerek kurumasını engelleyecektir.

Saç kremi: Ayakkabılarınızı kötü havaların etkisinden koruyabilir. Kış boyunca, ayakkabılarınıza bir miktar saç kremi sürerek tuz ve kimyasalları ayakkabınızdan uzak tutarak onları koruma altına alabilirsiniz.

Ketçap: Gümüş takılarınızı, ketçap dolu bir kasenin içinde 5 dakika bekletin. Daha sonra takıların işlemeli kısımlarının da parlaması için eski bir diş fırçasıyla hafifçe fırçalayın. Durulayıp kurumaya bırakın.

Limon: Bir manikürcüye gerek duymadan da, evinizde bir limon yardımıyla tırnaklarınıza bakım yapabilirsiniz. 200 ml ılık suya yarım limon suyu ekleyin ve tırnaklarınızı 5 dakika boyunca içerisinde bekletin. Tırnaklarınızın üst kısmındaki ölü deriyi yukarı doğru ittikten sonra, tırnaklarınızı limon kabuğuyla ovun.

Mayonez: Bir parça mayonezle saçınıza ve saç derinize, sanki saç kremi kullanıyormuşsunuz gibi masaj yapın. Daha sonra saçlarınızı duş bonesiyle kapatıp birkaç dakika bekleyin ve şampuan yardımıyla yıkayın. Sonuç olarak saçlarınız mükemmel bir parlaklığa kavuşacak.,

Tırnak cilası: Gömlek düğmelerinin içindeki ipliklerin üzerine bir damla renksiz tırnak cilası damlatarak, gömleklerinizin üzerinizde daha düzgün bir şekilde durmasını sağlayabilirsiniz. Bu yolla ipliklerin aşınarak yıpranmasını ve üzerinizde şekilsiz durmasına engel olur.

Zeytinyağı: Kendi mobilya cilanızı kendiniz yapın! Üstelik ticari ürünlere göre çok daha iyi sonuçlar verecektir. Beyaz sirke ya da limonla karıştırdığınız zeytinyağını, sprey başlığı olan bir kutunun içerisine boşaltın. İyice çalkaladıktan sonra mobilyalarınızın üzerine sıkın. 2 dakika beklettikten sonra temiz bir bez ya da kağıt havluyla temizleyin.

Tuz: Bir parça tuz ve su yardımıyla mobilyalarınızın üzerindeki su lekelerini kolaylıkla çıkartabilirsiniz. Bir tatlı kaşığı tuzu, birkaç damla suyla karıştırarak elde edeceğiniz bir karışımı lekeli yüzeye uygulayın. Leke çıkıncaya kadar yumuşak bir şekilde ovalayın.

Külotlu çorap: Eksi ya da yırtık külotlu çoraplarınızla, parlak ve sanki yeni cilanmış görüntüsü veren ayakkabılar elde edin. Yapmanız gereken sadece eski çorabınızla ayakkabınızın üstünü ovalamak. Bu denemiş olduğunuz diğer yöntemlerden daha çok işe yarıyor.

Sirke: Sirke boğaz ağrınızı geçirebilir. 1 yemek kaşığı sirke ve 1 çay kaşığı tuzu, bir bardak ılık suyun içerisinde eritip günde birkaç kez gargara yapın. Kaynak: www.guncel.net

2 Ekim 2009 Cuma

Düğme



çok güzel bir düğme çalışması buradan bakabilirsiniz.Özellikle çocuk kıyafetlerinde çok şeker durur bence.

Küçük hanımlar için gömlek

 


Tasarımcı  Mette Antero Kjaer  kızlar için harika gömlekler  yapmış.Aslında dikiş bilenler için çok basit yapması.Demesi kolay tabide.Bence küçülen bi kısa kolluyu kesip ön olarak kullanılabilir .Eskileri değerlendirmek  için idela bence..buradan harika gömleklere  bakıp bayılabilirsiniz :)).Küçük bi dikiş makinası almayı çok istiyorum;  böyle güzel şeyleri görünce dikiş bilmediğim için üzülüyorum tam benlik bunlar yaa

1 Ekim 2009 Perşembe

Süper bi yastık ya:)


  Bu yastığı hep ilklerin bloğu olan http://www.annekaz.com   da gördüğümde çok beğenmişdim . Daha örmek nasip olmadı ama süper bi şeyyyy ya.Bu gün yine karşılaşdım buradan da  ayrıntılı anlatılmış ve bide not düşülmüş. Bu yastık sadece dekoratif olarak tasarlanmıştır, bebeklerde destek olarak kullanılmamalıdır yazıyordu.Yastık olrak sürekli kullanmak iyi değil demek ki.Ama günün birinde mutlaka yapmak istiyorum birazda süslersem güzel olur ama süslemeler de bebişin yüzünü tahriş eder miydi acaba ?
Bu yastığın aynı zamanda mizah anlayışı da  yok değil hani!!!!!Sevgili  annekaz ın yazdığı gibi sanki sarılıyomuş gibi .Yapanın ellerine sağlık çok hoş bi çalışma.Basit gibi ama yapmadan da bilemeyiz yani...